Ergenekon Haberleri

 

 

 

                         Doğu Perinçek'in Savunmasının "TAMAMI"

 

 

 

 

 

  **************************************************************

 

 

 Yüzlerce Vatanseverin 4 Yıldır Neden İçerde Olduğunun Belgesi:

 

Cumhuriyet gazetesine attığım BOMBAYI bana POLİS VERDİ
+++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++

Ali Serdar Bolat    5 Ağustos 2011

Tarih 4 Ağustos 2011.
Birinci Ergenekon Davası 191. duruşma.
Konu: Cumhuriyet gazetesine atılan molotofun Ergenekon ile birleştirilmişti. 
Molotofu atan Bedirhan ŞİNAL'IN sorgusu yapılıyor.

HAKİMLER, gerçekleri anlatmaya başlayan sanığı nasıl TEHDİT ederek SUSTURMAYA ÇALIŞIYORLAR, ibretle okuyacaksınız.

Duruşmaya katılanlar: Doğu Perinçek, E.Tuğg. Veli Küçük, E. Yzb. Muzaffer Tekin, 
Alparslan Arslan ve Osman Yıldırım’ın da aralarında bulunduğu 25 tutuklu sanık.

Oturum Başkanı Özese, Molotofu atan Bedirhan Şinal'ın Emniyet ifadesini okurken,  
Şinal onun sözünü kesiyor.

Şinal:
Aydınlık Dergisi'nde Beşiktaş Terör Örgütü diye bir şey gördüm. 
Bu çok doğru bir tespit.
Emniyet içinde 4-5 kişi "Hadi örgüt kuralım" demiyor, savcılar da dahil 
çok büyük bir yapılanma var.
Çok büyük bir örgüt.

Üye Hakim Haşıloğlu:
Biraz FRENE BASIN. Beşiktaş Terör örgütü falan... Laflara dikkat edin.

Şinal:
Zorunuza gitmesin

Doğu Perinçek:
KORKUTMAYIN. Biz bu Beşiktaş Terör Örgütü haberine AÇILAN 
DAVADAN BERAAT ETTİK.

Oturum Bşk. Hakim Özese:
Mahkemeyi töhmet altında bırakmayın

Üye Hakim Haşıloğlu:
20 yaşında olan bir çocuğun bunları ifade etmesi normal değil. DİNLE BENİ. 
ÖYLE HAREKET ETME.

Şinal:
Benim 16 YAŞIMDA VERDİĞİM İFADELERE İNANIYORSUNUZ, 
bu kadar adamı topluyorsunuz da...
20 yaşımda verdiğim ifadelere neden inanmıyorsunuz?

Oturum Bşk. Hakim Özese:
Teknik elemana kızarak: "Mikrofonu açma. Niye açtınız mikrofonu?"
Şinal'a:
Mahkemede bir buçuk ay önce polisleri savunuyordun. Ne oldu sonra?
İfadelerin neden bu kadar çelişti?

Şinal:
Benim polislerle bir irtibatım var ki ben onları savunuyorum.
Ama bu fay hattı kırılmıştır. Kabul ediyorum. ÇÜNKÜ BEN ONLARIN 
ADAMIYDIM.  BUGÜN ÖZGÜRÜM.
Bugün koltuğa Köksal Şengün oturmuyor. Beraat verenler hakim de 
siz hakim değil misiniz?
EMNİYET BENİ KULLANDI.
(Duruşma salonundaki sanıkları göstererek):
Ben "Bu adamlar Emniyet'in memurlarını yakmak istiyorlar" dedim.
Evet, çünkü ben onların adamıydım. 16 yaşında bir çocuktum. 
Anam yok, babam yok. Ne yapabilirdim?

Oturum Bşk. Hakim Özese:
Bunlar sizin kişiliğinizi etkileyebilir ama biz maddi gerçeği istiyoruz.

Şinal:
Gerçekleri söylüyorum, Haşıloğlu alınıyor.

+++++++++

Bedirhan Şinal gerçekleri ilk kez açıklayacağını belirterek şöyle konuştu:

“Bugüne kadar davanın diğer sanıkları hakkında haksız suçlamalarda bulundum.
2007 yılında Organize Şube’ye bağlı ekipler beni BASKI ALTINA ALDILAR ve bazı olaylarda beni kullanmaya başladılar, bazı olayları üstlenmemi istediler.
Polisler, aslında 1992 olan doğum yılımı 1988 olarak değiştirdiler ve yaşımı büyüttüler. Yaşım büyütüldükten sonra cezaevine girmem gerekiyordu.
Organize Şube tarafından bana bir SİLAH VERİLDİ. Ben bu silah ile Haydarpaşa Garı’nda yakalandım.
16 yaşındayken tutuklanarak Bayrampaşa Cezaevi’ne gönderildim. Daha sonra tahliye edildim.
Polisler her şeyi planlamıştı, sadece dosyada bir oyuncu eksikti. Oyuncu olarak da ben seçildim.
Tahliye olduktan sonra irtibatlı olduğum polisler benimle irtibata geçerek tehditler ederek Bayrampaşa’daki bir bombalama olayını ÜSTLENMEMİ İSTEDİLER.
OLAYI ÜSTLENDİM, polisler bana olayın detaylarını anlattılar. Ancak soruşturmaya bakan savcı olay yerini tespit etmemi istedi. Olay yerini tespit edemediğim için savcı, ‘Sen bu olayın içinde değilsin’ diyerek beni serbest bıraktı. O olay öylece kapanmış oldu.
Daha sonra Cumhuriyet Gazetesi’ne bomba atmam için bana baskı yapıldı. Sivil POLİSLER EL BOMBASI VERDİ.
Daha sonra bomba atarsam oradaki insanlara ne olacağını düşünerek böyle bir işi yapamayacağımı söyledim.
Bunun üzerine tekrar plan yapıldı ve MOLOTOF KOKTEYLİ ATMAMI söylediler.
Olay günü mahalleden 13-14 yaşında iki çocuğu da yanıma alarak Cumhuriyet Gazetesi’ne gittim, molotofu attım.
Evime gidip yattım. 5 saat sonra polisler tarafından gözaltına alındım. Emniyette avukatımla görüşmeme izin vermediler.
TEM Şube Müdürlüğü’nde BANA ÖĞRETTİKLERİ ŞEKİLDE olayı üstlenmemi istediler. BANA PARA YARDIMLARI DA GELİYORDU.
TEM'de çok eziyet ve işkence gördüm.

Molotofu attıktan sonra, polisle anlaşmam gereği, ANNEANNEMİN HESABINA 150 BİN LİRA YATIRILDI. Bana da 2 bin 3 bin lira para veriyorlardı. Bu paralar anneannem adına yatıyordu. TAMAMINI DA POLİSLER YATIRDI. 4 yılda toplam 15-16 bin lira yatırmışlardır. Benim tek suçum yetim olmamdır. Anneannemi de öldürdüler.
Ben burada bulunan kişilere (Ergenekon sanıklarına) KOMPLO KURULMASI İÇİN HAZIRLANDIM.
Bu dosyanın yaratılması için yaşımı bile büyüttüler.

İLHAN SELÇUK’U TEHDİT ETTİM ama ben onu tanımam. İlhan Selçuk’a tehdit mektubunu bana yazdıranlar bu komployu bana kurduranlardır.
Veli Küçük’ü, Muzaffer Tekin’i İŞİN İÇİNE SOKMAMI İSTEDİLER. Ben birkaç defa polisle yaptığım anlaşmadan caymak istedim. Bundan endişe ettiler.
Davanın sanıklarının burada olmasının nedeni, TÜRKİYE CUMHURİYETİ EMNİYETİ İÇİNDE ÖRGÜTLENMİŞ ÇETENİN üretimidir. Size bunları anlattıktan sonra benim CAN GÜVENLİĞİMİN DE OLMAYACAĞINI BİLİYORUM!”
"Dün isim istemiştiniz. Açıklayacağım isimler bahsetmiş olduğum örgütün elemanlardır. Emniyet Müdürü H.I.’nın olay tarihinde hakkımızda düzenlenen evraklara imzası var. Bu şahıs, bize Edirne F Tipi Cezaevi’ne bu senaryoyu yazdırmaya Başkomiser S. G.’yi yollayan kişidir. Senaryonun yazıcısı ise polis E. G.’dir. Başkomiser S.A.’nın da bütün evraklarda imzası var. İsim istediniz verdim. Bunlar hakkında gereğini yapın. İşlem yapılırsa, İSİMLERİN DEVAMINI AÇIKLAYACAĞIM"
"Mahkemeden adalet talep ediyorum"
"Gerçekler ortaya çıksın 40 yıl yatmaya hazırım" 

++++++++

Şinal, bomba davası Ergenekon ile birleştirilmeden önce İstanbul Özel Görevli 12. Ağır Ceza'daki duruşmayı şöyle anlattı:

"POLİSLER dilekçe vermemi ve GİZLİ OTURUM İSTEMEMİ SÖYLEDİLER. Gizli oturumda, saldırıyı yapmaktaki amacı sordular.
Ben de, bu saldırının amacının SİYASİ olduğunu söyledim. ÇÜNKÜ ERGENEKON'LA BAĞLANMASI GEREKİYORDU.
İlk başta Cumhuriyet gazetesinin seçilme nedeni de Ergenekondur. Ben de onların amaçlarına hizmet ettiğim için suçluyum."

"Karagümrük Çetesi olarak bilinen suç örgütünün elebaşı NURİ ERGİN'E, Veli Küçük hakkında konuşması için BÜYÜK PARALAR ÖDENDİ.
Ben hayatımda ne tanırım Veli Küçük'ü.
Ama adam bana geliyor, "Veli Küçük hakkında şöyle demen lazım" diyor.
Bunlar İSTANBUL EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ İÇİNDE ÖRGÜTLENMİŞ ÇETENİN ÜRÜNÜDÜR.
Emniyet içinde öyle bir örgüt var ki, yarattıkları Ergenekon'un 50 katı güçte.
Burada yargılanması gerekenler, bu komployu tezgahlayanlardır."

+++++++++++++
5 Ağustos 2011
++++++++++++++

 

 

**************************************************

 

Aşağıdaki haber "bir arama yapılacağı zaman  

polisin DELİLLERİ YANINDA GETİRDİĞİNİN 

kanıtlanma" haberidir.

Anlaşılan, polis yanında getirdiği delilleri bu defa 

yanlış adrese bırakmış!

A.Tamtürk


---------------------------------------------------------------------------------

BİR "SEHVEN"İMİZ DAHA OLDU

  18 Temmuz 2011, Pazartesi 04:28:11
BİR
Deniz Üsteğmen Emrah Küçükakça’nın (SÖZDE) Askeri casusluk soruşturmasında "sehven" 9 ay hapis yattığı ortaya çıktı. 


Önce yaşananları hatırlayalım.

Polise gelen bir e-posta ihbarı üzerine Deniz Üsteğmen Emrah Karaca
adına arama ve el koyma kararı aldı. Fakat polis, Karaca'nın evinin
yerine Üsteğmen Emrah Küçükakça'nın evine gitti.

(İLGİLİ HABER) PkkYA YARDIM TUZAĞI ÇÖKTÜ

Küçükakça ve şu anda aynı davada tutuklu yargılanan ev arkadaşı
Deniz Üsteğmen Mehmet Deniz Irak'ın evde olmadığı saatlerde
gelen polis Emrah Karaca adına tutanak tutmuş ama Küçükakça
ile Irak tutuklanmıştı.

Eve giren polisin tutanağa işlediği delliler arasında birçok CD'nin
yanısıra, 3 tane de taşınabilir bellek buldu. Polis, aramada ele
geçirildiği öne sürülen dijital verileri incelemeye aldı. 160 GB’lık
taşınabilir disk içerisinde devletin gizli belgeleri olarak nitelendirilen
binlerce belge ele geçirildiği öne sürüldü.

ISRARLA ANLATTI AMA...

Bunun üzerine iki üsteğmen tutuklanırken, Küçükakça defalarca
baskının yanlış eve yapıldığını ve söz konusu diskleri hiç görmediğini
açıkladı. Küçükakça’nın avukatlarının talebi doğrultusunda disklerin
imaj bilgileri alınırken, arama ve el koyma tutanağındaki taşınabilir
bellek ile imajı alınan taşınabilir bellekin seri numaralarının farklı olduğu
ortaya çıktı. Ardından mahkeme “suç vasfının değişmesi” gerekçesiyle
üsteğmeni tahliye etti.

YAZI DA ONUN ÇIKMADI

Küçükakça tahliye edilmeden öne, dava kapsamında avukatlara
dağıtılan ek delil klasörleri bir şaşkınlık daha yaratmıştı. Çünkü polis
raporuna göre Küçükakça ile birlikte Albay Tamer Zorlubaş, Yarbay
Mehmet Emre Sezenler ve Üsteğmen Deniz Mehmet Irak'ın el yazısı
örnekleri ile delillerdeki el yazısı örneklerinin birbirleri ile benzerlik
göstermediği tespit edilmişti.

HEMEN NİŞANLANDI

Bu arada Küçükakça tahliye edilince hemen evlilik hazırlıklarına
başladı. Soruşturmanın başlangıcından beri her duruşmaya gelen
ve Küçükakça'yı hiç yalnız bırakmayan kız arkadaşı ile nişanlandı.

Hatırlanacağı üzere, daha öne de Kara Pilot Teğmen Mehmet
Ali Çelebi'nin telefonuna Emniyet'te adil emanette iken terör
örgütü üyeliğinden tutuklanan bir ismin telefonundaki rehber
yüklenmiş, olay ortaya çıkınca, "Sehven yüklendi" açıklaması
yapılmıştı.

ASKERHABER / HABER MERKEZİ

 

 =====================================

 

TEZGAHÇILARIN BÜYÜK UNUTKANLIĞI

  14 Temmuz 2011, Perşembe 08:12:44

TEZGAHÇILARIN BÜYÜK UNUTKANLIĞI
Bu haberi okumadan önce bir pilot veya dolmakalem ile bir kağıt hazırlamanızda fayda var.
Çelik ÇELİKYAMAN'IN HABERİ

Emekli Turgeneral Süha Tanyeri'nin ajandasındaki harflerin taşınması ile oluşturulduğu ortaya çıkan ve (SÖZDE) Balyoz'un en önemli delilleri olarak gösterilen 11 ve 17 No'lu CD'lerin sahte olduğuna dair başka bir bulgu daha bulundu.

Davada tutuklu yargılanan Hava Kurmay Albay Cengiz Köylü savunmasında, 11 ve 17 No'lu cd'ler üzerinde bulunan ve Tanyeri'ye ait olduğu iddia edilen yazıların imza makinası ile yazıldığına dair yakaladığı müthiş ayrıntıyı anlattı. Yazılar imza makinası ile eklendiği için tersten, yani bir insanın normalde yazamayacağı şekilde yazılmış.

İŞTE ADIM ADIM O TEZGAH

Tezgahı kuranlar, 11 NO'LU SAHTE DVD'yi almışlar. Bu arada 2003'te oluşturuldu denilen CD'nin tertemiz oluşu da dikkat çekiyor. Sonra, CD'nin üzerine PARAF atıp C-11 yazıyorlar. Bunun el yazısı olduğu belli, çünkü mürekkep, harflerin bitmesi GEREKEN NOKTADA yoğunlaşmış. Fakat OR. K. NA yazısına gelindiği zaman bir terslik göze çarpıyor. Bunun nedeni ise, harflerin bir insanın yazamayacağı şekilde, tersten oluşturmuş olması.

AYARLAMAYI UNUTMUŞLAR

Emekli Tuğgeneral Süha Tanyeri'nin özel notlarındaki harfleri elde ederek imza makinasına aktaran tezgahçılar, daha sonra imza makinasını CD'nin üzerine tutuyorlar ve başlıyorlar yazmaya. Fakat ayarlamayı unuttukları çok önemli bir şey var, o da harfleri tersten yazmaları. Çünkü normal koşullarda harfler başlaması gereken yerden değil, tersten başlıyor. Bunu ise, mürekkebin yoğunlaştığı, yani harfin sona erdiği - fotoğraflarda kırmızı daire içine alınan - noktaya bakınca görmek mümkün.
DİĞER CD'DE DE AYNI TEZGAH

11 No'lu CD'de bu tezgahı kuranlar, 17 NO'LU CD'de de aynı yolu seçiyorlar. Burada da C-17 yazısını elle, doğru olarak yazan tezgahçılar, iş, Tanyeri'nin harflerinin taşınması ile oluşturulan K. ÖZEL yazısına gelince yine çuvallıyorlar Hele ki yazının içinde yer alan ve tersten yazması hayatın olağan akışı içinde olanaksız olan, "Ö" ve "Z" harflerinin "imza makinası" ile yazılması çekiyor.


Kaynak: Askerhaber





 ==========================================


13 Temmuz 2011
Rauf Denktaş’la İbrahim Tatlıses’in arasındaki fark ne?


-Bir tanesi Arap-Kürt kırması, okuma yazmayı 45’inden sonra anca zahmet edip öğrenebilmiş, geçmişte PKK Mafya ilişkileri olan, karısını dövmeyi marifet sayan, milyarder bir Türkücü.

-Diğeri ise ömrünü Anavatan ve Kıbrıs Türk’ü için savaş ve mücadele içinde harcamış, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin KURUCU CUMHURBAŞKANI olan, emekli aylığından başka geliri, malı mülkü bulunmayan, bir KAHRAMAN.


-Biri Türk doktorlarına güvenmeyip Almanya’ya “jimnastik salonunda” tedaviye gitti.

-Diğeri beyin damarlarında tıkanma ve kısmî felç geçirdiği için Türkiye’ye geldi tedaviye.



- Almanya’ya rahat gitsin diye Tayyib İbo'ya bizim vergilerimizle alınan lüks Ambulans uçağı tahsis etti.

- Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ise Türkiye’ye THK’nin bir uçağıyla geldi.


Ben utanıyorum, Ya siz?


A.Tamtürk



===================================================




(12 Temmuz 2011)



"O durumda siz onu (iftirayı) dillerinizle aktardınız ve 
hakkında bilginiz olmayan şeyi ağızlarınızla söylediniz ve 
bunu kolay sandınız; oysa o Allah Katında 
çok büyük (bir suç)tur. Onu işittiğiniz zaman: 
"Bu konuda söz söylemek bize yakışmaz. (Allah'ım) 
Sen yücesin; bu, büyük bir iftiradır" demeniz
gerekmez miydi? (Nur Suresi,15-16)"


Sadece dinde değil, yeryüzünün tüm kültürlerinde en büyük ahlaksızlıktır İftiracılık. İftiracı olduğu ortaya çıkan tertipçiler tüm toplumlarda cezalandırılır ve itibarsızlaştırılır. 

Peki biz bu iftiracıları n'apalım?

 

İşte bu günkü iftiracılık haberi: 




Orada poşet mi var? Şiiiiişt... Sessiz ol!

'Orada poşet mi var?” diye soran arkadaşını “Şiiişt” diye uyardı'

Damla YILDIRIM / İSTİHBARAT


Orada poşet mi var? Şiiiiişt... Sessiz ol! Avukatlar, teğmenlerin evindeki arama görüntülerini mahkemeye izlettirirken, buzdolabının arkasında bulunan siyah poşette TNT kalıplarını bulmadan önce bir polisin “Orada poşet mi var?” diye soran arkadaşını “Şiiişt” diye uyardığı belirlendi

Kafes eylem planı” ve “Amirallere suikast” iddialarına ilişkin davalarla birleştirilen Poyrazköy’de ele geçirilen mühimmatla ilgili 69 sanıklı davanın 14’üncü duruşmasında çarpıcı bir ayrıntı ortaya çıktı. Mahkemede tutuklu teğmenler Faruk Akın ve Sinan Efe Noyan’ın avukatı İrfan Sütlüoğlu, teğmenlerin evinin araması sırasında kayıt yapan polis kamerası görüntülerini mahkeme heyetine izlettirdi. Kayıtta polisler patlayıcıların bulunduğu buzdolabına yöneldiklerinde hiç bir şey görünmüyorken bir polisin diğerine “Poşet mi var orada?” dediğinde diğer polisin “Şiiit” diyerek susturması dikkat çekti. Görüntünün devamında ise polislerin poşetleri zorlanarak çengel benzeri bir araçla çıkardığı anlaşıldı.

Bırakın hayatımı kurtarayım

Duruşmada savunmasını yapan Teğmen Faruk Akın, “Ben Harp Okulundan derece ile mezun oldum. Benimle aynı dönem zar zor mezun olanlar 2 ay sonra üsteğmen olacak. Mesleğimi dondurdunuz bari bırakın hayatımı kurtarıyım” dedi. Faruk Akın savunmasını yaparken annesi gözyaşlarını tutamadı.

Koç Müzesi’ndeki patlayıcılar

Duruşmada Koç Müzesi’ndeki denizaltıda bulunan patlayıcılar ile ilgili de ilginç gelişmeler yaşandı. Davanın salı günü görülen duruşmasında Rahmi Koç Müzesi Müdürü Ertuğrul Duru, tanık olarak dinlenmiş ve denizaltına gizlenmiş patlayıcıları rehber olarak çalışan Oğuz İşleyen’in öğleden sonra kendisine getirdiğini söylemişti. Bugün görülen duruşmada da rehber İşleyen, patlayıcıları öğleden sonra bulduğunu doğruladı. Ancak Kuzey Deniz Saha Komutanlığı’ndan gelen bir yazıda ise patlayıcıların bulunduğu gün sabah saat 10.00’da komutanlığı kendini Ertuğrul Duru olarak tanıtan birinin aradığı ve patlayıcı madde bulunduğunu söylediği kaydedildi. Sanık avukatları ise, patlayıcıları öğleden sonra bulduğunu ve kimseye söylemediğini ifade eden Duru’nun aynı gün sabah 11.00 sıralarında Kuzey Deniz Saha Komutanlığı’na giriş yaptığına dair kayıtları mahkemeye sundu. Mahkeme sanıkalrın tutukluluk hallerinin devamına ilişkin karar verirken duruşmayı 3 ay sonrasına erteledi.

O poşetten patlayıcı ve ‘suikast emri’ çıkmıştı

Amirallere Suikast soruşturması kapsamında 18 Temmuz 2009’da Gölcük Değirmendere’de denizci teğmenler Faruk Akın ve Sinan Efe Noyan’ın müşterek oturdukları evde polis tarafından arama yapıldı. Aramaya askeri yetkililerle birlikte narkotik timleri de katılmıştı çünkü gelen ihbarda teğmenlerin uyuşturucu kullandıkları iddia ediliyordu. İki teğmenin de evde bulunduğu sırada yapılan aramalarda buzdolabının arkasında hem suikast emri veren bir pusula, hem de o suikastta kullanılacağı iddia edilen, yarım kilo ağırlığında patlayıcı bulunmuştu. Poşetin içindeki kağıt parçasında “Uğur ve Metin Paşa’ya yapılacak operasyon” yazısı bulunuyordu. Düzgün bir el yazısı ile kaleme alınan notta bahsedilen Uğur Paşa, dönemin donanma komutanı, şimdiki deniz kuvvetleri komutanı Oramiral Eşref Uğur Yiğit. Metin Paşa ise dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Metin Ataç’tı.

Kaynak:  Gazetevatan

---------------------------------------------------------------------

11 Temuz 2011




BOMBALAR ARTIK MEZARLARDA!

Eskiden polis sindirmek ya da tutuklamak istediği kişilerin cebine esrar atarmış. 
Artık çağ atladı. Şimdilerde bürolarına CD, evlerine kroki, cep telefonlarına numara, 
bilgisayarlarına dosya atıyor. 
Bu taktiklere karşı Vatanseverlerin artık önlem aldığını 
farkeden imamın ordusu, anlaşılan o ki 
"kendin göm, kendin bul" tezgahları için yeni bir yöntem bulmuş.
Artık "MEZARLIĞA BASKIN(!)" yapılıyor.
Bombalar artık annenizin, babanızın, hatta şehitleriniz mezarında bulunabilir.
Mezarı da Mehmetçik'e açtırıyorlarmış ki kininiz Mehmetçik'e olsun!


İşte CİHAN HA'nın az önceki haberi:


"Öğle saatlerinde Atakum İl Jandarma Komutanlığı'na gelen bir telefonda Korhan A. isimli eski bir astsubayın, babasının mezarına çanta içinde bir şey gömdüğü ihbarını alan jandarma timleri, hemen harekete geçerek Çakırlar Yörükler mahallesi mezarlığına baskın(!) düzenledi. İhbarda belirtilen Tuncer A. isimli kişinin mezarını açan Mehmetçik, ihbarda söylendiği gibi çantaya konulmuş taarruz ve savunmada kullanılan 65 adet el bombası ele geçirdi. Bombaları inceledikten sonra el koyan jandarma timleri, 40 yaşındaki Korhan A.'ya ulaşarak gözaltına aldı.
Sorgusu devam eden evli ve 2 çocuk babası Korhan A.'nın suçlamayı kabul etmediği ve bombaların kendisine ait olmadığını iddia ettiği bildirildi. Korhan A., ifadesinde, "Bombalarla alakam yok. Babamın mezarına kim gömmüş bunu da bilmiyorum. Suçsuzum." dediği belirtildi. Genişletilen soruşturma devam ediyor."

Kaynak: Zaman gazetesi

1 yorum: